Bu gece kaliteli müzikler konusunda ; benim çok sevdiğim ve 20. yüzyılın en önemli bestecilerinden biri olarak kabul edilen , Sergey Prokofiev’den bahsetmek istiyorum.
Rus bir piyanist ve besteci olan Prokofiev’in müzik yeteneği 5 yaşında keşfedilmiş. İlk müzik eğitimini bir piyanist olan annesinden almış. On iki yaşına geldiğinde ; söz ve müziğini yazdığı iki opera eseri ve 12 piyano bestesi bulunuyormuş.
Prokofiev esas müzik eğitimini ; 13 yaşında iken gittiği St. Petersburg konservatuarında almış.Orada Rimsky –Korsakov gibi büyük ustalarla çalışmış ve bu arada kendi bestelerini yapmağa devam etmiş. Ancak bu bestelerinde var olan ; uygun olmayan akortlar, tonaliteler ve melodiler nedeniyle hocalarını şaşırtıyormuş. O kadar ki ; 1. Nolu piyano konçertosu konservatuarın konserinde ilk kez seslendirildiğinde , profesör ve besteci olan Alexander Glazunov sesleri duymamak için kulaklarını kapatmış ve bir süre sonra da salondan kaçmış.
1918’deki Bolşevik İhtilali’nden kısa bir süre sonra Amerika’ya yerleşmiş. Bu dönemde ; Şikago Operası , yeni bir opera yazması için kendisi ile bir antlaşma yapmış. Prokofiev antlaşma gereği opera eserini bestelemiş. Ancak Opera’nın emprezaryosu Campanini ; “ Bu çok zor bir eser , bunu sahneleyemeyiz” diyerek eseri reddetmiş. Prokofiev bu olay üzerine Amerika’yı terk etmiş ve daha rahat çalışabileceğini düşündüğü Paris’e 1920 yılında yerleşmiş. ( Not : Bu arada ; bu zor eser başarılı bir şekilde , ancak 30 yıl sonra New York Operası tarafından sahnelenebilmiş.
Prokofiev 1934 yılına kadar yaşadığı Paris döneminde önemli eserlere imza atmış. 1934 yılında ise ; vatan hasretine dayanamayarak Stalin dönemini yaşayan Sovyetler’e geri dönmüş. Fakat yaptığı müzikler ; dönemin Polit Bürosu tarafından , Sovyet Devrim’inin ruhuna uygun olmadığı gerekçesi ile pek hoş karşılanmamış. Hatta Stalin kendisinden Devrim’in ruhuna uygun besteler yapmasını özellikle talep etmiş. Prokofiev de bilhassa II. Dünya Savaşı yıllarında vatanseverliği ve milliyetçiliği tema alan eserler bestelemiş. Bu eserlerden birisi de ; dünya sinema tarihinin en önemli 10 yönetmeninden birisi sayılan Ayzenştayn’ın , filmotografisinde çok önemli bir yeri olan Aleksandr Nevsky filminin müzikleridir.
Bu gece bestecinin 1935 senesinde bestelediği bir bale eseri olan Romeo ve Juliet’in , belki de en meşhur bölümü olan , “ Dance of the Knights” ı sizlerle paylaşmak istiyorum. Ben bu bölümü özellikle son bir yıldır kafama takmış vaziyette sürekli dinlemekle meşgulüm.
Dance of the Nights , dünya müziğinde bence haklı olarak çok popüler olmuş bir eser. Klasik müzik formları dışında dahi bir çok sanatçı ve grup tarafından yorumlanmış bir parça. Düşününüz ki ; metal versiyonu bile mevcut.
Parçanın içindeki müzikal örgüye ve çeşitliliğe dikkatinizi çekerim.
İlk olarak Paris Opera ve Balesi'nin sergilediği " Dance of the Night ". ( Esasında dünyanın herhalde gelmiş geçmiş en iyi baletlerinden biri olan Nureyev'in oynadığı ve 1980 yılında kaydedilen muhteşem bir versiyon var. Fakat görüntü ve ses kalitesi iyi olmadığı için onu paylaşmadım.)
https://www.youtube.com/watch?v=ISC-8DEooTY
Londra Senfoni Orkestrası'nın muhteşem icrası :
https://www.youtube.com/watch?v=Z_hOR50u7ek
Keith Emerson'un harika keyboardist'liği ile Emerson , Lake & Palmer versiyonu :
https://www.youtube.com/watch?v=Sa_tFUWbNSI
Son olarak başka bir rock versiyonu. ( Benim gibi yaşlı amcalar bu parçayı rock formunda icra ediyorlar. ):